top of page

Uzun Filmin Kısası

  • Yazarın fotoğrafı: İsmail YOLCU
    İsmail YOLCU
  • 15 Mar 2019
  • 6 dakikada okunur


Film izlemeyi çoğu insan sever ancak film denilince neredeyse kimsenin aklına kısa film gelmez. Çoğumuz kısa filmin ne olduğuna dair fikre bile sahip değilizdir. Bu noktada topluma öncülük eden sinema yazarlarının görüşleri büyük önem taşır. Buradan hareketle kısa film hakkında daha fazla bilgi sahibi olmak ve Türkiye’de sinemanın gelişimini öğrenmek için sinema yazarı ve eleştirmeni Fırat Sayıcı ile söyleşi gerçekleştirdik.

Neredeyse herkesin film izlediği bir toplumda yaşıyoruz. Hepimiz sinemada olsun, internet ortamında olsun birçok filmi keyifle izleriz. Bazılarımız boş vaktini doldurmak için izler, bazılarımız ise sanatsal açıdan izler filmi. Nedenleri farklılaşsa da izlenme oranları hep artar filmlerin. Peki kaçımızın aklına film denilince kısa film gelir? Acaba insanların ne kadarı kısa film hakkında bilgi sahibi? Bu gibi soruları da göz ardı etmeden geçemiyoruz. Kısa film dünyada ve Türkiye’de gelişmekte olan bir sektör haline gelmiş durumda. Hal böyle olunca kısa film hakkında daha çok öğrenme merakı oluşmuyor değil. Burada da görev sinema yazarlarına ve hayatını sinemaya adamış eğitmenlere düşüyor. Toplum adına kısa film hakkında bilgi edinmek, merak edilen sorulara cevap aramak ve sinema sektörü ile ilgili bilgi almak için sinema yazarı ve eleştirmeni Fırat Sayıcı ile söyleşi gerçekleştirdik.

-Biraz kendinizden bahseder misiniz?

1979 İstanbul doğumluyum. Yıldız Teknik Üniversitesi Malzeme Mühendisi mezunuyum ama hiç mühendislik yapmadım. Yıldız Teknik Üniversitesi’nde sinema kulübü kurarak orada sinema üzerine filmler gösterdik, söyleşiler, paneller yaptık. Aynı zamanda “Yıldız Kısa Film Festivali”nin kurucusuyum. Sinemaya olan aşkım biraz da okul aracılığıyla olmuş oldu. Yurt çapında çeşitli kısa film festivallerinde jürilik yaptım. 2000 yılından itibaren de TRT’de metin yazarı olarak işe başladım. Çeşitli televizyon kanallarında çalışmaya başladım. Ağırlıklı olarak kültür-sanat projelerinde yer aldım. Kısa filmler çektim ve sinema yazarlığına o dönemlerde 2003 yılında başladım. İzlediğim filmler üzerine eleştiriler yazmaya başladım. Sinema okumadığım için kendimi geliştirmek adına bolca sinema kitabı aldım. Bütün atölyelere gittim, panellere gittim, daha sonra festivallere gitmeye başladım. Bütün festivallere davetli olarak katılıyorum. Sinema Yazarları Derneği(SİYAD) üyesiyim. Selçuk Üniversitesi’nde Sinema Televizyon bölümü üzerine yüksek lisans yaptım. Şu anda da aynı bölüm üzerine doktora yapıyorum. İnşallah her şey yolunda giderse 2 sene sonra hocalığa adımımı atacağım. Akademisyen olacağım.

“Kısa film mesaj taşımalı, sonu seyirciyi şaşırtmalı”

-Kısa film hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Kısa film, uzun filmin kısasına denmez. Tabi ki süre olarak. Önemli olan kısa sürede çok şey anlatmak ve bunları doğru aygıtlarla yapmak. Yani iyi oyuncular kullanmak, iyi senaryolar yazmak, iyi bir teknik ekiple imkanlarla çekmek her zaman seni başarıya götüren noktalar oluyor. Benim için kısa film aslında sinemanın özü gibidir diyebilirim. Kısa filmi çok severim, çok özen gösteririm. İyi bir kısa filminde az önce saydığım aygıtları, elemanları, parçaları iyi birleştirmesi gerekiyor. Yani oyuncun kötü olursa en iyi kamera ile çeksen de işe yaramaz. Senaryon kötü olursa oyuncun çok iyi olsa da hiçbir şeye yaramaz. Bir bütün halinde olmalı. Normal uzun metraj film çekilirken nasıl titizlik ile davranılıyorsa kısa filmde de aynı titizliğin gösterilmesi gerekli. Kısa filmin bir mesaj taşıması gerekli ve sonu sürpriz bir finalle bitmeli, seyirciyi şaşırtmalı.

-Kısa filmde ideal süre ne kadar olmalıdır?

Dünya standartlarında 30 dakikaya kadar olan süreye kısa film deniliyor ama dünya çapında başarılı bol ödül kazanan kısa filmlerin dakikası ortalama 7 dakikadır. Oscar ödülü almış kısa filmler olsun, yurt dışındaki bütün festivallerde yer alan filmler olsun ortalama 7 dakikadır. Türkiye’de bazı arkadaşlar derdini anlatabilmek için süreyi uzatıyor. Sürelerin 20-25 dakikaya çıktığı zamanlar oluyor.

-Sizce bu izleyiciyi sıkar mı?

Aynen. Kısa filmlerin sürelerinin uzaması izleyici sıkan bir etken. Ama bazı kısa filmlerde var, 25 dakika ama sonuna kadar izletiyor kendini. Biraz da kişiye bağlı, içeriğine bağlı.

-Kısa filmi değerlendirirken en çok dikkat ettiğiniz noktalar nelerdir?

Ben öncelikle duyguya bakıyorum. Film bittikten sonra bende hissettirdiği duygu benim için çok önemli. Eğer o film çok kötü bir şartlar da bile çekilmiş olsa duygusal anlamda bende bir etki bırakırsa o filme geçerli not veriyorum.

“Teknolojinin gelişmesiyle birlikte kısa film sayısının artması, kaliteyi düşürdü”

-Teknolojinin gelişmesinin kısa filme artıları ve eksileri neler olmuştur?

Evet, dediğim gibi çok iyi bir senaryon varsa iyi oyuncuların, iyi bir ekibin varsa teknik anlamda iyi malzemeler kullanırsan tabi ki başarıya ulaşırsın. Eskiden kısa film çekmek çok zordu. Kamera bulmak, montaj yapmak, ışık bulmak, ses aksanları bulmak, kısa film üretenler için sıkıntıydı. Şimdi bunları bulunması kolaylaştı ama bu da neyi getirdi, daha çok kısa film çekilmeye başlandı. Daha çok kısa film çekilmesi kaliteyi düşüren bir etken oldu. Yani niteliği düşürdü, niceliği artırdı. İkisini paralel götürmekte fayda var. Önemli olan iyi bir teknik imkanla iyi bir kısa filmi üretmek.

-İyi bir sinemacı üniversitede yetişir mi? Yoksa sinema okulları bu konuda daha mı yetkin?

Eski kuşak sinemalarına bakıldığında, Yeşilçam zamanında kimse okullu değildi. Ne oyunculuğun okulu vardı ne yönetmenliğin ancak muazzam filmler çekiliyordu. Şimdi de tabi ki okul çok önemli, okumadan sinemacı olunur demiyorum. Eğer bir insan yetenekli ise ve çok çalışırsa, çok isterse, kendi kendine öğrenirse, dizi setlerine gider, sinema film setlerine gider, televizyonda girip çalışır ise başarıya ulaşması daha kolay olur. Diploma onun için sadece bir anahtar oluyor yani. 4 yılı bitiren bir İletişim Fakültesi öğrencisi ilk çıktığı zaman biraz acemi oluyor ama yetiştikçe, öğrendikçe setlerde çalıştıkça kendini geliştiriyor. Belki de 4 yıl da öğrendiği şeyi 6 ay da öğreniyor. O yüzden de pratik önemli bu sektörde. Okuldan daha önemli demiyorum ama pratik de bu işin parçası diyorum.

“Film çekiminde Türkiye en çok yerli üretim yapan ülkeler arasında”

-Türkiye’deki sinema sektörü hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Türkiye’de sinema sektörü birkaç yıldır bayağı yükselişte. Çok fazla film çekilmeye başlandı. Her sene 140-150 film çekiliyor. Onların 15-20 tanesi iyi geri kalanı biraz kötü ama sonuçta bu bir sektör ve insanlar bu işten para kazanıyorlar. O anlamda ben tabi ki daha çok film çekilsin isterim ama kaliteli olanları diğer filmlerden ayırmak biraz zor oluyor. Film çekiminde Türkiye en çok yerli üretim yapan ülkeler arasında. Bu çok önemli bir şey. Biraz da kaliteyi artırırsak daha iyi şeyler çıkar. Son zamanlardan da örnekler verebiliriz. Bence “Kayhan” kötü bir filmdi ama “Aile Arasında” güzel bir filmdi. Kaliteli bir filmdi. Bu da seyirciye yansıdı. Bu tarz filmler öncü olursa devamının gelmesi de kolay olur diye düşünüyorum. Âmâ gerçekten para kazanmak için halkı aldatmak adına hareketler yapan yönetmenler, yapımcılar var. Onlarda zaten bir süre sonra sektörde pek yer bulamıyorlar. Seyirci artık anlıyor hangi filmin iyi hangi filmin kötü olduğunu. Tabi ki zevkler tartışılır, birinin sevdiğini diğeri sevmeyebilir ama Türkiye’de genel olarak ortak bir sinema zekâsı oluştu diye düşünüyorum.

-Türkiye ve Avrupa sinemalarını karşılaştırdığımızda sizce ne gibi farklar var?

Avrupa sineması ile kıyasladığımız zaman tabi bu kıyasladığım bölüm kalitesiz komediler değil. Nuri Bilge Ceylan, Derviş Zaim gibi önemli yönetmenleri kıyaslıyorum. Bu açıdan baktığımda Avrupa ya da İran sineması karşısında çok başarılı işler çıkartıyoruz. Ama bu tarz filmlerin izlenebilmesi için seyircinin de kültürel anlamda biraz yetişmiş olması gerekiyor. Şimdi herkes bir Zeki Demirkubuz filmi sevmez ya da Derviş Zaim filmi anlayamayabilir. Ama bunların Avrupa’daki yansımasına bakacak olursak Avrupa’da birçok seyirci onların bu filmlerini çok rahatlıkla anlayabiliyor ve seviyor.

“Eğitim ve kültür seviyesindeki artış ile yetkin bir sinema kitlesi oluşturabiliriz”

-O zaman bir toplumun kültür seviyesinin filmleri anlamasında, yorumlamasında etkili olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Evet birazcık öyle. Her şeyde olduğu gibi. Maalesef halkımız popüler kültüre biraz uzak ve eğitim seviyemiz biraz düşük. Eğer eğitim seviyesindeki artışı gerçekleştirebilirsek, bu tarz filmlerin değeri daha da artar. Çünkü biliyorsunuz ki Recep İvedik vizyona girdiğinde 7 milyon kişi izliyor, Nuri Bilge Ceylan’ın filmi girdiğinde 100 bin kişi zor izliyor. Dikkat çekmek istediğim konu bu.

-Başarılı bulduğunuz yerli veya yabancı yönetmenler kimler?

Yabancı olarak İspanyol yönetmen Carlos Saura’nın filmlerinin çok severim. Aynı şekilde Yunan yönetmen Theodoros Angelopoulos, yine İspanya’dan Luis Bunuel var onu çok severim, Almanya’dan Wim Wenders, Amerikalı yönetmen Stanley Kubrick ve Steven Spielberg, İtalyan asıllı Amerikalı film yönetmeni Francis Ford Coppola var.

Yerli olarak ise Derviş Zaim’i, Reha Erdem’i, Zeki Demirkubuz’u severim. Nuri Bilge Ceylan’ın bazı filmlerini severim, bazılarını hiç sevmem çünkü bazı filmlerinin abartıldığını düşünüyorum. Kadın yönetmenlerden Yeşim Ustaoğlu’nu severim, iyi bir yönetmendir kendisi. Eskilerden Atıf Yılmaz, Lütfü Akad, Ertem Eğilmez gibi yönetmenler başarılı işler yapmıştır gerçekten. Yeni çıkan yönetmenler de başarılı olmaya başladı, bu da ülkemiz adına sevindirici.

-Sizce, bir kişi iyi bir sinemacı olmak için neler yapmalı? Tavsiyeleriniz nelerdir?

Gençlere tavsiye olarak, iyi bir sinemacının ilk olarak çok eğitimli olması lazım. Sinema 7. Sanat dalı ve bütün sanat dallarının birleşimi diyebiliriz. İyi bir sinemacı; çok kitap okumalı, edebiyatı iyi bilmeli, tarihi iyi bilmeli, müziği çok iyi bilmeli, dansı bilmeli, her şeyden haberdar olmalı ki bunu sinemasına yansıtsın. Az önce saydığım yönetmenler bu tarz insanlar. Gerçekten de entelektüel seviyede yüksek, okuyan, araştıran, düşünen insanlar belli bir noktaya daha rahat ulaşıyorlar. Bu değerleri benimsemeyen diğer tabaka yok olmaya mahkûm kalıyor ve sinemada iz bırakamıyor. Kendini geliştirecek her etkinliğe açık olmalılar, mesela benim çok fazla yönetmen arkadaşım var ama aralarında kendi yönetmen arkadaşlarının filmlerini bile izlemeyenler var. Oyuncular için de aynı şey geçerli. Hâlbuki ki her boş fırsatta hem yerli hem yabancı filmleri izlemek zorundalar, takip etmek zorundalar. Teknolojik anlamda kendini geliştirmeliler ve yeniliklere açık olmalılar.

 
 
 

Comments


  • b-facebook
  • Twitter Round
  • Instagram Black Round
bottom of page